Yugoslavya’da siyasi ve toplumsal hayatta değişim, Tito’nun ölümü ve ardından Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla başlamış oldu. Böylece Yugoslavya’da siyasi karışıklıklar artarak devam etmiş, bölgede bağımsız cumhuriyetler ve özerk bölgeler oluşmuştur. 1992 yılında referandum kararı ile bağımsızlığını kazanan Bosna Hersek ise bu tarihten itibaren 1995 yılına kadar sürecek olan savaşın içinde kendini bulmuştur.
Bosna Hersek ve Türkiye’nin bağları Osmanlı’nın bölgeyi fethetmesine ve bölgede İslam’ın yayılmasına dayanır. Bu sebeple Bosna Hersek’in iç siyasetinde ve uluslararası alanda yaşadığı gelişmeler, Türkiye’nin de dış politikasında önemli bir yere sahip olmuştur.[1]
Savaş sırasında Boşnakların artan bir ivmeyle katliamlara maruz kalması bölgeye ilgiyi ve desteği halk düzeyinde olduğu gibi siyasi ve kültürel düzeyde de artmıştır.
13 Şubat 1993’te Taksim’de Bosna’ya destek miting düzenlenmiş ve bu mitinge Turgut Özal katılmıştır.[2] Tansu Çiller, Benazin Butto ile Saraybosna’ya bir ziyaret gerçekleştirmiş, Süleyman Demirel Hırvatistan Devlet Başkanı Tudjman’a mektup yazmış, dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal 1993 yılbaşını Bosna’da geçirmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisi 24 Temmuz 1995 tarihinde Bosna gündemiyle olağanüstü toplantı kararı almıştır.[3] Türkiye uluslararası alanda İslam Konferansını harekete geçirmek başta olmak üzere, NATO ve Birleşmiş Milletler arasında Bosna savaşının çözümü için etkin bir rol üstlenmeye çalışmıştır.[4]
Savaşın yaşandığı yıllarda Bosna dünya kamuoyunun daima gündemindedir. Türkiye içerisinde konuyla daha yakından ilgilenenler ise muhafazakâr-İslamcı kesim olmuştur. Yayın organları arasında yer alan dergiler aracılığıyla Türkiye kamuoyunu bilgilendirme görevi üstlenmişlerdir. Bosna savaşı süresince dergilerin konuyla ilgili ana başlıkları Türkiye’nin siyasi tavrı, BM, ABD, NATO’nun pasif tutumları, savaş hukuku ihlalleri, insani yardımlar üzerine yoğunlaşmıştır. Bu doğrultuda bölgeden üst düzey isimlerle röportajlar yapılmış, savaşın seyri takip edilmiş, Bosna’da yaşanan insani dramların haberleri paylaşılmıştır.
Süreç içerisinde dergiler Türkiye toplumunun dikkatini Bosna üzerinde yoğunlaştırmak ve halkın duyarlılığını artırmak istemişlerdir.
Bosnalı Müslümanların maruz kaldığı trajedi nedeniyle hem savaş sırasında yaşananlar hem de savaş sonrası durum, Türkiye halkının gündemine taşınmıştır.[5]
Türk basını içerisine Bosna Savaşının ilk yılları araştırma konusu yapılmış ve bu konu hakkında birçok makale ve tez yazılmıştır. Türkiye’nin İslamcı yayın alanındaki en önemli dergilerden biri olan, “Fikir Verir” / “Fikir Veren Dergi” sloganıyla yayınlanan İktibas dergisi, Yugoslavya’nın dağılmasının ekonomik güçten ve sağlam siyasi kadrolardan mahrum Müslüman bir devlet olan Bosna’nın geleceği için ne gibi tehlikeler öngörüldüğünden bahsedilmiştir. Yine Türkiye içerisinde özellikle Yörünge ve Cuma[6] adlı dergiler hem savaştan önce Yugoslavya siyasetini hem de savaşı takip eden dergilerden arasında yer almıştır. Yörünge dergisi genellikle Yugoslavya’dan ve Bosna’dan haberlerini “Dünyadan” başlıklı yazı dizisinde yer vermiştir. Savaş öncesi haberlere genellikle yorum katılmamış, analiz yapılmamış, verilen haberlerinin sonraki günlerde nasıl bir etkisi olacağından bahsedilmemiştir. Dergiler sadece bilgilendirme görevini üstlenmiştir. İlerleyen yıllarda savaşın seyrini artırmasıyla verilen bilgilerin kalitesinde artış görülmüş, bu bilgiler köşe yazılarına, bölgeden önemli kişilerle röportajlara, bölgeye giden gazeteci, siyasetçilerin izlenimlerine, savaşın etkilerine dair analiz ve yorum bölümlerine evrilmiştir.
Olayların başladığı günden Srebrenica soykırımının yaşandığı tarihe kadar dergiler Türkiye’nin Bosna konusunda gündemini oluşturmaya çalışmışlar ve yönelttiği eleştirilerle Türkiye’yi diplomatik alanda somut adımlar atmaya zorlamışlardır.[7] İlk günden itibaren bölgede yaşanma ihtimali olan soykırıma dikkat çekmişler, 1992 yılında insan kaybının elli bini bulduğu, bir milyondan fazla insanın göçe zorlandığı, 1993 yılında savaşta insan kaybının iki yüz bine ulaştığı belirtilerek yaşananların ciddiyetini ve büyüklüğünü örneklerle açıklamışlardır.[8]
Dergilerdeki genel kanı savaşın İslamiyet’e ve Müslümanlara karşı olduğu yönündedir. Savaş Haçlı-Hilal savaşı, din savaşı, Müslümanlara Avrupa topraklarında yer vermemek şeklinde okunmuştur. Batının ve ABD’nin olaylar karşısında kınamaktan öteye gitmeyen göstermelik eylemleri, yanlı tutumları eleştirilmiştir. Batı’nın bu savaşı “Doğu Avrupa’da halkının çoğunluğunun Müslüman bir devlet istemediği” için durdurmadığı yönünde ortak bir algı vardır. Özellikle BM’nin silah ambargosuna yönelik kararları Boşnaklara savaş sırasında vurulan en büyük darbe olarak yorumlanmıştır. ABD, BM, Avrupa ülkeleri savaşın uzamasına, büyük kayıplar verilmesine sebep oldukları için suçlu bulunmuşlardır. Sırpların hiçbir ahlaki değere sahip olmadıkları, arkalarına batının gücünü alarak eylemlerini sürdükleri düşünülmektedir.
Savaş sırasında mevcut olan genel kanı batılı mekanizmaların savaşın engellenmesinde etkisiz kaldıkları ve savaş başladıktan sonra da savaş hukukunun gözetilmemesinde sessiz kalmaları yönündedir. Yine Bosna’nın pasif haldeki İslam dünyasından ve laikleşmiş Türkiye’den medet ummalarının boş bir hayal olduğu, söz konusu ülkelerin bir çabalarının olmadığı da eleştirilmiştir. Türkiye’nin BM mekanizmalarını eyleme geçirecek bir girişimde bulunmadığı da eklenmiştir. Savaşın nedenlerinin Doğu Avrupa’da İslam’ın yok edilmek istenmesinden kaynaklandığı ve bu tehlikenin sadece Bosna’nın değil Türkiye’nin de uzun vadeli güvenlik problemi olduğu düşünülmektedir. Bunun yanı sıra en büyük eleştiriler bir yandan da İslam dünyası için yapılmaktadır. Bosna Hersek konusunda Müslümanların bir sınavı olduğu ve Müslüman dünyasının bu sınavdan kaldığı ifade edilmektedir. Başta Türkiye olmak üzere İslam dünyasının, uluslararası diplomasi de ana aktörlerden olamadıklarının yanında maddi ve manevi yardımlar da etkisizlikleri hayal kırıcı boyutta olunduğuna dair ortak bir düşünce hakimdir. Fakat her ne kadar yardımlar konusunda istenildiği kadar etki alanı oluşturulamasa da en azından toplum arasında ümmet şuurunun güçlendiği, ümmet bilincine hizmet ettiği ve kriz anlarında Müslüman toplumun kenetlenmesine katkı yaptığı şeklinde olumlu yorumlarda yapılmıştır.
Soykırım ihtimali savaşın ilk yıllarından itibaren endişe konusu olmuştur. Bu sebeple soykırım tehlikesi savaşın ilk aylarından itibaren gündeme taşınmış ve bu noktaya gelinmemesi için resmî kurumlar uyarılmıştır. Savaş sırasında kırılma noktası dergiler için Srebrenica[9] ve Zepa soykırımlarıdır. Bu bölgelerde yaşananlar adeta sözün bittiği yer olmuştur. Srebrenica ifade edilirken Birleşmiş Milletlerin bölgeyi güvenli bölge ilan etmesine, askerden arındırmasına vurgu yapılmıştır. Koruma sözü verilmesine rağmen başta kadın ve çocuk olmak üzere altmış bin sivilin katliam tehlikesi altında olduğu bir bölge olarak tanıtılmıştır.
Srebrenica, Zepa ve Bihaç’ta yaşananlar sonrası Bosna Hersek konusundaki düğümün çözülmesi geçen üç yıla nazaran beklenmedik şekilde hızlanmıştır. Ürdün ve İsrail’in bölgeye “sürpriz” bir şekilde yardım kararı aldığı, ABD Temsilciler Meclisinde Bosna’ya uygulanan ambargonun tek taraflı olarak kaldırılacağının kabul edildiği, Türkiye ve Bosna Hersek arasında başta askeri olmak üzere ekonomik, ticari ve sınai alanda iş birliği anlaşması imzalandığı, Hırvatların Boşnaklara destek verdiği ve ülkenin kuzeyinin Sırplardan geri alındığı haberleri ardı ardına yayınlanmaya başlamıştır.[10]
Kırk üç ay süren savaşı 16 Aralık 1995’te Paris’te imzalanan anlaşmayla bitiren Dayton Anlaşması da dergilerde yer alan konulardan biridir. Anlaşmaya hem imzalandığı dönem için hem de gelecekte Bosna için olumsuz sonuçlar doğurması muhtemel bir anlaşma olarak bakılmıştır. “Katillerin masasından çıkan anlaşma” olarak nitelendirilen Dayton, savaştan ve savaşın devam etmesinden daha iyi bir tercih olarak baksa da savaşı adaletli bir şekilde bitirmediğinden büyük üzüntü ve hayal kırıklığı olarak yorumlanmıştır. Bu sebeple daha adil şartlar için savaşın devam etmesi gerektiği de istenilmektedir.[11] Dayton anlaşmasına getirilen eleştirilerin en büyüğü etnik arındırmaya değinilmemesi, Srebrenica ve Zepa’nın Sırplara bırakılmasıdır.[12] Bu sebeple toplama kamplarında ölüme mahkûm edilen, tecavüze uğrayan, soykırıma maruz kalan Boşnakların ve tarihi mirası yok edilen Bosna Hersek’in mağdur konumda olmasına rağmen anlaşma masasında da dezavantajlı konuma geldiğinden yakınılmaktadır. [13]
Not: Bu metin IV. Üsküp Düşünce Okulu Sempozyumu’nda (IV. Üsküp Düşünce Okulu Mezuniyeti) sunulmuştur.
[1] Ezgi Tüztürk, Bosna Savaşı’nda Türkiye ve İran (Eskişehir: Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2019),19.
[2] Mustafa Bide, Türkiye Yaygın Basınına Göre Bosna-Hersek Savaşı’nda (1992-1995) Türkiye’nin Tutumu (Konya: Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2019),24.
[3] Bide, Türkiye Yaygın Basınına Göre Bosna-Hersek Savaşı’nda (1992-1995) Türkiye’nin Tutumu, 25-26.
[4] Mustafa Kahramanyol, ” Boşnakların Haysiyet ve Hürriyet Mücadelesi Soykırım Tehdidi Altındaki Bosna’nın Savunmasında Türkiye’nin Yeri”, Dünden Bugüne Bosna Hersek ve Aliya İzzet Begoviç Uluslararası Sempozyum Bildirileri, ed. Zekeriya Kurşun- Ahmet Usta- Emine Tonta Ak (İstanbul: Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Gaziosmanpaşa Belediyesi,2018),151.
[5] Semiha Belviranlı,” Modern Türk Şiirinde Bosna Savaşı Dünden Bugüne Bosna Hersek ve Aliya İzzet Begoviç”, Dünden Bugüne Bosna Hersek ve Aliya İzzet Begoviç Uluslararası Sempozyum Bildirileri, ed. Zekeriya Kurşun- Ahmet Usta- Emine Tonta Ak (İstanbul: Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Gaziosmanpaşa Belediyesi,2018), 361.
[6] Cuma adlı derginin Pdf’lerine erişim sağlanamadı.
[7] “Bosna Hersek Umurumuzdadır”, Yörünge 93 (13-20 Eylül 1992), 44.
[8] “Bosna Hersek’te Katliam”, Çerçeve 1 (Eylül 1992), 16.
[9] Dergiler Srebrenitsa, Srebrenica şeklinde isimlendirme yapmıştır.
[10] “Bosna’ya Silah Yolu Açıldı Mı?”, Yörünge 238 (6-12 Ağustos 1995), 38.; “Bosna Hersek İle Askeri Anlaşma”, Yörünge 239 (13-19 Ağustos 1995), 12.
[11] “Savaş Daha İyiydi”, Yörünge 254 (26 Kasım-2 Aralık 1995),13.
[12] Dengin, “Dayton Dörtte Bir Barış ya da Bosna’yı Kuşatan Soğuk Savaş”, 63.
[13] “Savaş Daha İyiydi”, Yörünge 254 (26 Kasım-2 Aralık 1995),12-13.