Osmanlı şehirlerinin gelişiminde külliyelerin hâkim bir rolü vardır. Şehirlerin sosyal, dini, ticari ve iktisadi ihtiyaçlarına göre külliyeler oluşturulmuş mahalleler bu külliyeler etrafında gelişmişlerdir.
Osmanlı yönetiminin yüksek örgütleme becerisi sayesinde gerçekleşen, bir vakıf olarak kurulan ve devamlılığı sağlanan külliyeler çok güçlü toplumsal merkezlerdi. Külliye kurulduğu yöreye büyük bir canlılık getirir ve şehrin gelişimini hızlandırırdı. Bu yüzden bazı külliyeler yörenin gelişmesi için yeni iskân edilmeye başlanan yerlere kurulmuştur.[1]Osmanlı medeniyetinde külliye hem toplumsal refahın hem de şehir tasarımının çekirdeğini oluşturmuştur. Bu tasarım içinde cami ve çevresi de Roma İmparatorluğu şehirlerindeki antik forumun yerini almıştır.[2]
İdeal bir kenti simgeleyen büyük külliyeler, fazilet kentinin (Medine-i Fazıla) dünyadaki modelleriydi.
Külliyeler dünyevi ve ruhsal arasında ideal bir uyumun kurulduğu yerlerdi.[3]
“Külliyeler, dini, sosyal ve ekonomik konularda denetimi sağlamanın yanında, çevresel bir dil ve ifadeyle güçlü bir yapı oluşturarak devletin itibarını koruyordu. Ticaret yolları üzerinde ya da yeni alınan topraklarda kurulan çok işlevli külliyeler, imparatorluğun en uzak noktalarını bile denetim altına alma amacını taşıyordu.
Külliyeler bulunduğu yerlere ve verdikleri hizmetlere göre farklı işlevler üstlenmişlerdi. Eğitimi merkeze alan medreselerin öne çıktığı, şehrin ilim ve sanat merkezi olan külliyeler vardı. Hac yolları üzerinde olanlar, yolculara hizmet ediyor ve o dönemde Osmanlı topraklarında olan Kâbe’yi ziyareti kolaylaştırıyorlardı. Kentin sınırlarında ya da limanlarda olanlar ticari amaçlara hizmet ediyor ve kervanlara, deniz ticaretine destek oluyorlardı. Tersaneler yanında olanlar bahriyeye hizmet ediyordu. Hizmet amaçları farklı olsa da bütün külliyeler bir cami etrafında birleşen toplumsal merkezlerdi. İslamiyet’in toplumu insani eşitlik ve uyum içinde bir arada tutma amacı külliye tarafından yerine getiriliyordu.
Osmanlı külliyelerinde, düzenlemeye katı bir geometri ya da kesin bir simetri egemen olmamakla birlikte, bütüncül bir hiyerarşi ve merkezi bir düzen söz konusuydu. Parçalar arasında simetrik bir düzeni çağrıştıran katı biçimsellikten uzak bütüncül bir denge vardı.”[4]
Külliye ihtiyaçların bütünleştirilmesi ve toplumun ortak değerlerde birleştirilmesidir. Külliye toplumun temel ihtiyaçlarının karşılandığı kurumsal bir bütünlüktür. Külliyeler topluma ait olduğundan ve toplumun geleceği için hizmet sunduğundan, planlamasında, mimarisinde, güzelliğinde; süreklilik, ileriyi düşünme ve kalıcılık temel alınmıştır.
Külliye ‘farklılık içinde bütünlüğün’, ‘çokluk içinde birliğin’ en iyi görüldüğü yerdir.
Külliye, insanların, uygulamaların ve kültürlerin harmanlanmasıdır. Külliyeler toplumun her kesiminde yaş, meslek ve inanç gruplarını sosyal bir hizmet ve iletişim ağı içerisinde topladığından en önemli sosyalleşme araçlarıydı. Kültür ve medeniyeti oluşturan inanç, değer ve davranış kalıpları külliyeler sayesinde insanlara hızla aktarılıyordu. Örneğin, külliye içerisinde sıbyan mektebinde (ilköğretim) okuyan bir çocuk aynı mekân içerisinde hocaların, medrese öğrencilerinin, esnafın, yoksulun, tüccarın, hekimin davranış biçimlerini izleyebiliyordu. Farklı kesimler birbirini zenginleştiriyor ve davranışlarda doğal bir kontrol sistemi oluşturuyordu.
Külliye; “tez ve anti tez”’in senteze ulaşması, çift yapıların birbirlerini kabul ederek gelişmesidir. Külliye hayatı bir çatışma olarak değil, sürekli denge arayışı içinde bir bütünlük olarak kabul etmektir.
Külliye; sağlık, inanç, ahlâk, eğitim, yardımlaşma, sosyal sorumluluk, ticaret, tüketim gibi insanın temel rol ve ihtiyaçlarının birleştirilmesidir. İnsanın toplum içindeki rolleriyle, bir bütün olarak algılanmasıdır.
Osmanlı toplumunda gelişmiş bir külliye modeli, hayat içindeki rolleri kendi içinde topluyor, farklılıkları birbirine yakınlaştırıyor, farklılıkların birbirlerini tanıyacak ve anlayacakları ortak buluşma alanlarını oluşturuyordu. Bu modelin içinde büyüklükle tevazu, güçle zayıflık, gurbetle vatan, hastalıkla sağlık, delilikle akıl, zenginlikle yoksulluk, yolcu ile ev sahibi, çocukla yaşlı, öğretenle öğrenen, bilenle bilmeyen, iç ile dış, hayatla ölüm, geçicilikle kalıcılık, parçayla bütün, çalışmayla dinlenmek, kirlilikle temizlik, ticaretle sanat, insanla kurum, toplumla devlet, bahçeyle mezarlık, dünya ile ahiret, yerle gök, toprakla su birlikte yaşıyor, aynı mekânda buluşuyor, birbirini zenginleştiriyor ve tamamlıyordu. Külliye; zıtların ve farklılıkların birbiriyle çatışmadan, birbirini yok etmeden, birbirini zenginleştiren, birbirini besleyen bir yapıya dönüştürülmesidir.
Külliyenin merkezinde cami vardır. Diğer binalar yüzlerini ona doğru çevirirler. Mekânda onun bulunduğu noktaya göre yayılır ve sıralanırlar.[5]
Külliye, kalp çevresinde konumlanmış olan organlar, güneşin etrafında dönen gezegenler gibi evrensel bir modelin ifadesiydi. Külliyelerin hepsinde tüm yapıların yüzünü döndüğü merkez, farklılıkları toplayan, hepsini Allah karşısında eşitleyen ve birleştiren ‘cami’ydi: Cami toplumsal kültürün üzerinde uzlaştığı değerleri temsil ediyordu. Külliye içinde her birimin kapısı camiye yani temel değerlere dönüktür ve aynı zamanda her birim bağımsız bir bütündür. Külliyenin birimlerinden birbirlerine geçişler yoktur. Yapılardan çıkanlar önce toplumsal değerlerin ana yansıması olan camiyi görüyorlardı. Tüm yapılar merkezdeki çekirdeğin yörüngesinde kendini konumlandırmıştı ve onun varlığıyla koordine oluyorlardı.
Külliye içindeki birimler bir yüzleriyle topluma diğer yüzleriyle kendilerine dönüktür. Külliye içindeki birimler birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılar ve birbirinin gelişimine katkı sağlarlar. Tüm birimlerin kalite standartlarının toplamı bütünsel bir anlayışı, ortak kültür ve sistemi oluşturur. Külliyenin bu yapılanması değerlerle koordine olmuş, değerlerle merkeze bağlanmış, kendi içinde ise yetkileri olan kendi programına ve gelişimine yön veren bir yönetim anlayışıdır.
Külliye Selçuklu Devletinde geliştirilen Osmanlı Devleti’nde olgunlaştırılan bir şehirleşme, yönetim ve medeniyet modelidir. Toplumun ihtiyaçlarını toplumun ortak değerleri etrafında organize eden, hukuki çerçeveye dayalı ve geleceğe dönük kaynakları planlanmış kurumsal bir yapıdır. Osmanlı Devleti’nin gittiği coğrafyalarda tutunmasını, kökleşmesini, değer aktarımını sağlayan en önemli kurumlardan biri külliyeler olmuştur.
Kaynakça
Kuban, Doğan, İstanbul Bir Kent Tarihi (çev. Zeynep Rona), İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayınları, 1996.
Nejdet Erzen, Jale, Mimar Sinan Estetik Bir Analiz, Şevki Vanlı Mimarlık Vakfı, 2. Baskı, 2005.
Belge, Murat, Osmanlı’da Kurumlar ve Kültür, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.
Günay, Reha, Mimar Sinan, Yapı Yayın, 2. Baskı, İstanbul, 2005
[1] Reha Günay. Mimar Sinan, Yapı Yayın, 2. Baskı, İstanbul, 2005, s.25.
[2] Doğan Kuban. İstanbul Bir Kent Tarihi (çev. Zeynep Rona), İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayınları, 1996, s. 245.
[3] Jale Nejdet Erzen, Mimar Sinan Estetik Bir Analiz, Şevki Vanlı Mimarlık Vakfı, 2. Baskı, 2005, s.130, 73.
[4] Erzen, a.g.e, s. 6, 145, 7, 142.
[5] Murat Belge, Osmanlı’da Kurumlar ve Kültür, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2005, s. 363.