Kosova Danışma Görüşü ve Self-Determinasyon Hakkına Dair Paradigmanın Dönüşümü

Kosova Danışma Görüşü ve Self-Determinasyon Hakkına Dair Paradigmanın Dönüşümü

Halkların kendi geleceklerini tayin etme (self-determinasyon) hakkı, Birleşmiş Milletler (BM) Şartı’nda geçmesiyle[1] birlikte bağlayıcı bir uluslararası hukuk kaynağı tarafından ilk kez tanındığından bu yana modern uluslararası hukukun en tartışmalı ve dinamik kavramlarından biri olarak varlığını sürdürmektedir. BM Şartı’nda tanımının yapılmadan geçilmesi ve bunu takip eden çeşitli insan hakları sözleşmelerinde detaya girmeyen tanımlarla ele alınması[2] nedeniyle bu hak, konjonktürel olarak farklı değerlendirilmeye açık hâle gelmiştir. Bu durum, halkların kendi geleceklerini tayin etme hakkını somut çıktı üretebilecek bir zemine oturtulamamış gibi gösterse de  1960’lar ve 1970’lerdeki sömürgesizleşme (dekolonizasyon) döneminde açıkça gözlemlenebildiği üzere, bu hak yeri geldiğinde uluslararası güç dengelerini, statükoyu ve sınırları sarsma potansiyeli taşıyan bir hukuki araca dönüşebilmektedir. Bu sebepledir ki BM Genel Kurulu, söz konusu bu hakkın kapsamına dair belirsizlikten kaynaklanan gerilimi özellikle sömürgesizleşme dönemi boyunca kabul ettiği kararlarla yönetmeye çalışmış ve bu hakkın kapsamının kademeli olarak genişlemesini sağlayacak bir evrimin yolunu açmıştır.[3]

Sömürgesizleşme döneminin sona ermesinin ardından halkların kendi geleceklerini tayin hakkının uygulamada ne anlama geldiği yeniden sorgulanmaya başlanmış[4], hatta bağımsız devlet kurma imkânı sunma açısından işlevini yitirdiği dahi ileri sürülmüştür.[5] Ancak özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde kimlik vurgusu yüksek bir liberal insan hakları anlayışının yaygınlaşmasıyla birlikte bu hakkın sahip olduğu devletler arası statükoyu ve sınırları sarsma potansiyeli yeniden belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bununla paralel olarak 1990’lardan itibaren Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) gündemine halkların kendi geleceklerini tayin hakkının daha sık bir şekilde girmesi şaşırtıcı değildir. Özellikle son 15 yılda, Kosova’nın tek taraflı bağımsızlık ilânına ilişkin danışma görüşü ile başlayıp geçtiğimiz yaz Filistin konusunda verilen danışma görüşüne kadar uzanan süreçte bu konuda kayda değer bir içtihat birikimi oluşmuştur. Bu süreçte Divan tarafından verilen danışma görüşlerinin dörtte üçüne bu hak konu edilmiştir. 

Söz konusu dönemde gelişen içtihatlar incelenince halkların kendi geleceklerini tayin hakkının kapsamının hâlâ bir hayli tartışmalı olduğu ancak 21. yüzyılın -en azından şimdiye kadarki- ruhuna uygun bir şekilde daha insan hakları odaklı bir yaklaşımın giderek geliştiği gözlemlenmektedir. Devletlerin egemenliği modern uluslararası hukukun en temel sütunlarından biri olmayı sürdürdüğü için insan hakları odaklı anlayışın gelişimi elbette kolay olmamakta, anlaşılır bir direnç ve gerilim hattı ile karşılaşmaktadır. Bu nedenle, Divan içtihatlarındaki dönüşüm her zaman ana karar metinlerine yansımamakta, birçok kez bireysel yargıç görüşlerinde kendini göstermektedir. Ancak kimi zaman ana metinlerde yer bulabilen kimi zamansa sadece bireysel görüşlerde kalsa dahi giderek yoğunlaşan ve muhtemelen ana metinlere devlet egemenliği odaklı muhafazakâr yaklaşımların yansımasını kısıtlayıcı bir etki yaratan önemli hukuki açılımlar gerçekleşmiştir. Bu dönemin başında yer alan Kosova Danışma Görüşü’nü aradan geçen yaklaşık 15 yıldan sonra yeniden ele alarak söz konusu açılımların bazılarını hatırlayabiliriz.

Fay Hattında Dolaşıp Depremi Tetiklemeyen Bir Danışma Görüşü

Önceleri Sırbistan’a bağlı bir eyalet olan Kosova’daki Arnavutlar, Sırplarla yıllarca süren gerginlikler ve çatışmalar sırasında maruz kaldıkları sistematik hak ihlalleri sonucunda, 17 Şubat 2008’de tek taraflı olarak bağımsızlıklarını ilân ettiler. Aynı yılın sonuna kadar 57 devlet Kosova’yı tanımış olsa dahi bu ayrılık hamlesini kabul etmeyen Sırbistan, meseleyi BM Genel Kurulu’na taşıdı. BM Genel Kurulu da “Kosova’nın Tek Taraflı Bağımsızlık İlanının Uluslararası Hukuka Uygunluğu” konusunda Divan’dan danışma görüşü talep eden bir karar aldı[6] ve ilgili danışma görüşü 2010 yılında Divan tarafından sunuldu.

Divan’ın temel bulgusu, son birkaç yüzyılda devletlerin genel uygulamaları incelendiğinde bir halkın tek taraflı olarak bağımsızlık ilân etmesinin uluslararası hukuka aykırı olduğuna dair yerleşik bir kuralın oluşmadığı yönündeydi.[7] Yani Divan, son derece şekli bir değerlendirme yaparak yalnızca bağımsızlık ilânı eyleminin kendisiyle ilgilenmiş ve Kosova halkının, halkların kendi geleceklerini tayin hakkı çerçevesinde Sırbistan’dan ayrılarak bağımsız bir devlet kurma hakkına esasında sahip olup olmadığı konusunda yorum yapmaya gerek görmemiştir. Dolayısıyla bu hakkın günümüz şartları altında; sömürgecilik, yabancı devlet işgali gibi durumlar dışında ne anlama gelebileceğine dair bir içtihad gelişmemiş; özellikle de doktrinde ve çeşitli ulusal mahkeme içtihatlarında öne sürülmüş olan, sistematik ve ağır insan hakları ihlallerine maruz kalan belli bir toplumsal grubun “son çare olarak ayrılık (remedial secession)” seçeneğini bu hak çerçevesinde kullanabileceği tezine dair herhangi bir yorum yapılmamıştır. Divan, kararında böyle bir tezin varlığına değinmiş, bunu açıkça reddetmemiş fakat konunun hâlâ tartışmalı olduğunu belirtmekle yetinerek meseleyi herhangi bir sonuca bağlamaktan kaçınmıştır.[8]

Halkların kendi geleceklerini tayin hakkının değerlendirilmesi konusunda Divan’ın adeta topu taca atan tutumunu isabetli bulmayan birçok yargıç ise kendi görüşlerini ifade ettikleri çeşitli bireysel, ayrık veya karşıt görüşler ile beyanlar sunarak önemli hukuki açılımlar ortaya koymuştur. Sunulan bu görüş ve beyanlardan anlaşıldığı kadarıyla yargıçlar oldukça farklı uçlarda konumlanmıştır. Muhtemelen Divan’ın ana karar metnine yansıyan son derece sınırlı değerlendirme, esasen bu farklı görüşlere sahip yargıçlar arasındaki dar kesişim noktasını yansıtmaktadır.

Halkların kendi geleceklerini tayin hakkının “son çare olarak ayrılık” seçeneğini içerecek şekilde genişletilmesine yönelik bir içtihad, devlet egemenliği merkezli paradigmanın insan hakları odaklı bir yaklaşıma dönüşmesi anlamında çok önemli bir adım olacaktıysa da bu paradigma değişikliği yargıçların birçoğunca benimsenmemiştir. Bazı yargıçlara göre, halkların kendi geleceklerini tayin hakkının bu yönde genişlediğinin Divan tarafından açıkça belirtmesi gerekirken bazı yargıçlar ise tam aksine bu seçeneğin hakkın kapsamı dışında olduğunun açıkça ifade edilmemesini ciddi bir eksiklik olarak değerlendirmiştir. İlk eğilimi benimseyen yargıçlara göre, halkların kendi geleceklerini tayin hakkı “sömürgesizleşme çağını geride bırakmış” ve artık “halklara yönelik yeni ve şiddetli sistematik baskı tezahürlerine” karşı karşıya kalmıştır. Bu noktada ve gelişen insan hakları anlayışı bağlamında hiçbir devletin işkence, etnik temizlik veya kitlelerin zorla yerinden edilmesi gibi zulümleri meşrulaştırmak amacıyla toprak bütünlüğünü ilkesini ileri süremeyeceği yahut bu tür eylemleri devlet egemenliği kisvesi altında gerçekleştiremeyeceği kabul edilmelidir.[9] Toprak bütünlüğü ile insan bütünlüğü “birlikte var olmak” zorundadır.[10] Ciddi ve sistematik insan hakları ihlalleri işleyen bir hükümet, mağdur ettiği halkı kesimini temsil etme niteliğini yitirecek ve bu durum ayrılık hakkına zemin hazırlayabilecektir.[11] İkinci eğilime sahip olan yargıçlar ise halkların kendi geleceklerini tayin hakkının sınırının geniş bir şekilde çizilmesinin açıkça önüne geçilmediği için mevcut devletler içinde etnik bölünmeleri teşvik etmeye çalışan odakların bu hakkı kötüye kullanmasını ve kaos yaratmasını önleme fırsatının kaçırıldığını, böylece devletlerin toprak bütünlüğü ilkesinin Divan tarafından yeterince korunmadığını öne sürmüştür.[12] Bu hakka dayanılarak devletlerin parçalanması ve iç çatışmalara mahâl verilmesi konusundaki endişe kimi yargıçların nezdinde güçlü bir şekilde kendini göstermiştir.

Yargıçlar arasında belirginleşen ayrışmaya karşın şu da görülmektedir ki geleneksel devlet egemenliği merkezli paradigma taraftarı olan yargıçlar dahi halkların kendi geleceklerini tayin hakkının yalnızca sömürgecilik veya yabancı işgal bağlamlarıyla sınırlı olmadığını ve uluslararası hukuktaki “rolünün tükenmediğini” kabul etmiştir.[13] Tek başına bu konudaki uzlaşma da 21. yüzyılda bu hakkın işlevine dair en azından bir başlangıç noktasını temsil etmesi bakımından önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. Nitekim hiçbir halkın zulüm veya sistematik baskıya maruz kalmaması gerektiği ve bir devletin yönetiminde temsili meşruiyetin sağlanması, bu hakkın merkezinde yer alan temel ilkeler olarak genel kabul görmüştür. Bu bağlamda, halkların kendi geleceklerini tayin hakkının devletlerin içine dönük (iç self-determinasyon) yönü konusunda neredeyse bir uzlaşma oluşmuştur. Asıl görüş ayrılığı, bu hakkın dışa dönük boyutunda, yani ayrılıkçı bir hamleye ne zaman ve hangi koşullarda başvurulabileceği konusundadır. Öyle ki temel yorumlarında devlet egemenliği merkezli paradigmaya bağlılık gösteriyor gibi görünmekle birlikte belirli istisnai durumlarda bu hakkın ayrı bir devlet kurma iddiasına temel oluşturabileceğini savunan yargıçlar da vardır.[14] Bu görüş açısından temel nüans, söz konusu istisnai koşulların ancak çok sayıda faktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıkabileceği ve bu koşulların varlığında dahi otomatik bir şekilde ayrı bir devlet kurma hakkının doğmayacağıdır. Bu hakkın doğabilmesi için mevcut tüm hukuki ve siyasi yollar tamamıyla tüketilmiş olmalıdır.[15]

Sonuç olarak, yargıçlar arasında doğmuş olan iki zıt eğilim tümüyle kesin çizgilerle ayrılmamakta, halkların kendi geleceklerini tayin hakkının kullanım usulü, içe ve dışa dönük yönlerinin hangi sırayla uygulanacağı gibi konulardaki görüş farklılıkları arasında kademeli bir geçiş bulunmaktadır. Bu durum, yalnızca Divan yargıçlarının yaklaşımları arasındaki geçişkenliği değil, aynı zamanda birçok yargıcın farklı vakalarda karşılaşabilecekleri koşullara göre esneyebilecek bir çerçeve çizdiğini göstermektedir. 

Kaynakça

Birleşmiş Milletler Şartı.

Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi ile Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, “Birleşmiş Milletler Şartı’na Uygun Olarak Devletler Arasında Dostane İlişkiler ve İşbirliği İlkelerine İlişkin Bildirge,” Karar 2625 (XXV), 24 Ekim 1970.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Karar 63/3, 8 Ekim 2008.

International Court of Justice, Kosova’nın Tek Taraflı Bağımsızlık İlanının Uluslararası Hukuka Uygunluğu, Danışma Görüşü, 2010.

Crawford, James (1988), “The Rights of Peoples: ‘Peoples’ or ‘Governments’” içinde The Rights of Peoples.

Fox, Gregory H. (1995), “Self-Determination in the Post-Cold War Era: A New Internal Focus?” Michigan Journal of International Law, 16.

Hannum, Hurst (2011), “Rethinking Self-Determination” içinde International Law and the Rise of Nations: The State System and the Challenge of Ethnic Groups, Robert J. Beck, Thomas Ambrosio (eds.), CQ Press, 2001.

Kattan, Victor (2022), “Self-determination as Ideology: The Cold War, the End of Empire, and the Making of UN General Assembly Resolution 1514 (14 December 1960)” içinde International Law and Time, Van der Ploeg, K.P., Pasquet, L., Castellanos-Jankiewicz, L. (eds.), Ius Gentium: Comparative Perspectives on Law and Justice, Vol. 101.

Lanovoy, Vladyslav (2015), “Self-determination in International Law: A Democratic Phenomenon or an Abuse of Right?” Cambridge International Law Journal, Vol. 4/2.

Walter, Christian, von Ungern-Sternberg, Antje, ve Abushov, Kavus (eds.) (2014), Self-Determination and Secession in International Law.

Batistich, Marija (1995), “The Right to Self-Determination and International Law,” Auckland University Law Review, 7.


* Deniz Baran (Research Assistant), Istanbul University Faculty of Law International Law Department, Istanbul, Türkiye. Eposta: [email protected]

[1] BM Şartı, m. 1(2), 55.

[2] BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi ile Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, m. 1(1), (3).

[3] Örnek olarak bkz. Birleşmiş Milletler Şartı’na Uygun Olarak Devletler Arasında Dostane İlişkiler ve İşbirliği İlkelerine İlişkin Bildirge, Karar 2625 (XXV), 24 Ekim 1970.

[4] Gregory H. Fox (1995), Self-Determination in the Post-Cold War Era: A New Internal Focus?, 16 Mich. J. Int’l L.; Marija Batistich, Marija, (1995), The Right to Self-Determination and International Law, AukULawRw 7, s. 1013; ayrıca bkz. Hurst Hannum (2011), Rethinking Self-Determination in International Law and the Rise of Nations: The State System and the Challenge of Ethnic Groups, Robert J. Beck, Thomas Ambrosio (eds.), Cq Press, 2001; Christian Walter, Antje von Ungern-Sternberg, and Kavus Abushov (eds) (2014), Self-Determination and Secession in International Law; Vladyslav Lanovoy, (2015), Self-determination in International Law: A Democratic Phenomenon or an Abuse of Right?, Cambridge International Law Journal, Vol. 4/2; Victor Kattan, (2022), Self-determination as Ideology: The Cold War, the End of Empire, and the Making of UN General Assembly Resolution 1514 (14 December 1960) in: Van der Ploeg, K.P., Pasquet, L., Castellanos-Jankiewicz, L. (eds) International Law and Time, Ius Gentium: Comparative Perspectives on Law and Justice, Vol. 101.

[5] James Crawford (1988), The Rights of Peoples: “Peoples” or “Governments” in The Rights of Peoples, s. 56.

[6] BM Genel Kurulu, Karar 63/3 8 Ekim 2008.

[7] Uluslararası Adalet Divanı, Kosova’nın Tek Taraflı Bağımsızlık İlanının Uluslararası Hukuka Uygunluğu, Danışma Görüşü, 2010, para. 79.

[8] Uluslararası Adalet Divanı, Kosova’nın Tek Taraflı Bağımsızlık İlanının Uluslararası Hukuka Uygunluğu, Danışma Görüşü, 2010, para. 82.

[9] Uluslararası Adalet Divanı, Kosova’nın Tek Taraflı Bağımsızlık İlanının Uluslararası Hukuka Uygunluğu, Danışma Görüşü, 2010, Yargıç Cançado Trindade’nin Ayrık Görüşü, para. 175.

[10] Uluslararası Adalet Divanı, Kosova’nın Tek Taraflı Bağımsızlık İlanının Uluslararası Hukuka Uygunluğu, Danışma Görüşü, 2010, Yargıç Cançado Trindade’nin Ayrık Görüşü, para. 208.

[11] Uluslararası Adalet Divanı, Kosova’nın Tek Taraflı Bağımsızlık İlanının Uluslararası Hukuka Uygunluğu, Danışma Görüşü, 2010, Yargıç Cançado Trindade’nin Ayrık Görüşü, para. 240.

[12] Uluslararası Adalet Divanı, Kosova’nın Tek Taraflı Bağımsızlık İlanının Uluslararası Hukuka Uygunluğu, Danışma Görüşü, 2010, Yargıç Koroma’nın Karşıt Görüşü, para. 23-25.

[13] Uluslararası Adalet Divanı, Kosova’nın Tek Taraflı Bağımsızlık İlanının Uluslararası Hukuka Uygunluğu, Danışma Görüşü, 2010, Yargıç Yusuf’un Ayrık Görüşü, para. 8.

[14] Uluslararası Adalet Divanı, Kosova’nın Tek Taraflı Bağımsızlık İlanının Uluslararası Hukuka Uygunluğu, Danışma Görüşü, 2010, Yargıç Yusuf’un Ayrık Görüşü, para. 11.

[15] Uluslararası Adalet Divanı, Kosova’nın Tek Taraflı Bağımsızlık İlanının Uluslararası Hukuka Uygunluğu, Danışma Görüşü, 2010, Yargıç Yusuf’un Ayrık Görüşü, para. 16.

Benzer Yazılar

Yorum Yap