Gama Tebdil Olmuş Ülfet Çağının Tanıkları: Üsküplü Abdülfettah Rauf ve Bayburtlu Zihni

Gama Tebdil Olmuş Ülfet Çağının Tanıkları: Üsküplü Abdülfettah Rauf ve Bayburtlu Zihni

Yahya Kemal’in ifadesiyle “Yıldırım Beyazıt tarafından, şimale karşı bir Türk müdafaa kalesi diye”[1] kurulan ve Osmanlı çağları boyunca “ruhani mezarlığı”[2] andıracak derecede İslam neşvesiyle dolup taşan Üsküp, çarşısı, camileri, çeşmeleri, köprüleri, medreseleri ve hanlarıyla Yiğit Paşa’nın fethinden sonra adım adım bayındır kılınır. Şehirdeki ilk imar faaliyetlerinden biri olan Meddah Medresesi, Türklerin kılıçla değil bilgi ve kültürle kök salma niyetlerini simgeler. Abdülfettah Rauf da bu eğitim kurumunda yetişir ve şiirlerini Üsküp’ün mazlum günlerinin elemiyle kaleme alır.

Türk akınlarının Anadolu’daki hedeflerinden biri ve Oğuzların bu coğrafyada ilk yerleştiği yerlerden olan Bayburt ise Dede Korkut Hikâyelerinin mekânları arasında olmakla birlikte, 1514 yılının ekim ayından itibaren İmparatorluk için bir kale-şehir vasfı görür. Ayrıca Yakudiye ve Mahmudiye medreseleri, hanları, hamamları, kümbetleri ve tıpkı Vardar’ın Üsküp’ü ikiye bölmesi gibi, ortasından akan ve taş köprülerle aşılan Çoruh nehriyle ozanlar diyarı olmuştur. Destan ve halk anlatılarının yarattığı atmosferde medrese tahsiline başlayan ve klasik şiirin usulleri gereği bir divan tertip eden şair Zihni de burada dünyaya gelir. Onun edebiyat kamuoyunda en bilindik “Vardım ki yurdundan ayağ götürmüş” dizesiyle açılan şiiri, 1828’te Rus istilası yaşayan memleketinin harap hâline bir içlenmedir.

Her iki şair de yurtlarının yad elde perişan oluşunu gözleriyle görür ve duyarlıkları onları haykırmaya, toplumsal faciaya kayıtsız kalmamaya ve yitirilene vahlanmaya iter. Çünkü onlar havasını soludukları manevi birikimin ve geleneğin, taşıdıkları milli aidiyetin gereği olarak kriz günlerini şiirleştirecek bir sorumluluğa sahiptir. Abdülfettah Rauf “Şehîde-i Şedâ’id-i Üsküb’üm İçin” başlıklı şiirinde geçen

“Üsküb’üme yandım bu acıklı kaderinde

Yâd el dolaşır eski ahâlîsi yerinde

Güller yerine gözlere batmakta dikenler

Kuş nâmına baykuş ötüyor bahçelerinde”[3]

dörtlükte, asıl sahiplerinin yerine yabancı ayakların gezindiği sokaklardan, güzel günlerin yansıması güller yerine çetin geçen zamanı simgeleyen dikenlerin göze değdiğinden ve uğursuz sayılan baykuşun öteki kuşların yerini alışından bahseder. Eski ve şad eden günlerin esamesi okunmaz, şehir yas havasına bürünmüştür. Şair Zihni’nin işgal ve yıkımın ardından geldiği Bayburt’un acısını inlemeleri eşliğinde aktardığı koşmasında da özne aşina olduğu memleketini bulamaz:

“Vardım ki yurdundan ayağ götürmüş,

Yavru gitmiş, ıssız kalmış otağı.

Câmlar şikest olmuş, meyler dökülmüş,

Sâkîler meclisten çekmiş ayağı.”[4]

O, sakinlerinin göç ettiği el yurduna dönmüş şehri, baskın yemiş bir hanenin her şeyini alıp gittikten sonra otağlarını/çadırlarını geride bıraktıkları bir ıssızlıkta görür. Adeta canlılar çekilir, geriye yağmaya tabi tutulmuş bir yer kalır. Etraftaki kadeh kırıkları da meclis kuranların apar topar kaçtıklarına işarettir.

Abdülfettah Rauf, Üsküp’ün güzelliğinin eski şevki vermediğinden bahseder. Gözleri yeşerten Vodna Dağı, kalplere neşe salan Şirin Çayır ve kaygıdan azade kılan Vardar nehri bu özelliklerini kaybeder. Yıldırım’ın hatırası artık temaşa edilemez hâldedir.

“Ey Yıldırım’ın bizlere bir andacı Üsküb

Çıktın elimizden bu kadar pek acı Üsküb

Sen kimlere kaldın bugün eyvâh yanarım ben

Haclende domuzlar güveyi ey cici Üsküb”[5]

Üsküp’ün “bizim” olmayışına dertlenmeyle “öteki” eline düşmesine “eyvah” etme şiirde bir arada bulunur. Gelin odalarına domuzların doluştuğu Üsküp, artık “kasavet” veren bir şehirdir. Şair Zihni için de Bayburt aynı olumsuzluklar etrafında temaşa edilir:

“Lâleyi, sümbülü, gülü hâr almış,

Zevk u şevk ehlini âh u zâr almış,

Süleymân tahtını, sanki mâr almış,

Gama tebdil olmuş, ülfetin çağı.”[6]

Evvelden lale, sümbül ve gülle bezeli yerler şimdi dikenlerin kapladığı ve bağlık/bahçelik işlevi görmeyen bir toprak parçası olmuştur. Çünkü düşman ayağı değer, zevküsefa yerini feryat ve ağlamalara, mutlu günler yerini tasa ve kedere bırakır. Tıpkı Yıldırım Beyazıt’ın emaneti Üsküp’ün hazin durumu gibi, Bayburt da Süleyman tahtının yılanların işgali altında kalmasını andırır.

Görüldüğü gibi yaşadıkları dönemler arasında uzun yıldır bulunsa da iki Türk şairi de yurtlarının başına gelen kötü talihe karşı şiirin toplumsal felaketleri adeta dondurarak geleceğe taşıyan ve deneyimlenen acıyı her okunduğunda yüreklerde tekrarlatan gücüne sığınır. Yıkım, zulüm ve talan şiirin aynasında Üsküp’ü ve Bayburt’u eşler ve adeta kader birliğine tabi tutar. Üsküplü Abdülfettah Rauf ve Bayburtlu Zihni üstlendikleri tarih bilincinin gereği olarak şehirlerini hayranlık uyandıran yanlarını da anımsatarak ölümsüzleştirir ve bu yolla musibetlere tepkilerini ortaya koyar. Ama onların esas derdi, memleketlerinin “vatan” olmaktan çıktığı anlara tanık oldukları için, akıllarında kalan dostluk/arkadaşlık, ünsiyet, kaynaşma, bir araya gelerek ahbaplık etme yani “millet” olma, bütünlenme günlerinin geride kalmasıdır. Bu dertlerini de “gül-diken” karşıtlığının oluşturduğu simgesel bir aktarımla yaparlar. Örneğin Şehîde-i Şedâ’id-i Üsküb’üm İçin” şiirinde ve “Vardım ki yurdundan ayağ götürmüş” dizesiyle başlayan koşmada, “gül” hoşnut kılan, renklendiren, seyir/yaşam zevki veren, bağların/bahçelerin insanları bir araya getirdiği mutlu dünü, “diken”se zararlı, memnun etmeyen, yakındıran, manzaradan bezdiren, acılı şimdiyi imler. Bayburtlu Zihni’nin dediği gibi “ülfet çağı” “gama tebdil” olur, şen eden devirler iç darlığıyla dolu, üzüntüye boğan ve kaygılı devirlere evrilir.

Not: Bu metnin genişletilmiş hali, II. Uluslararası “Balkanların Şairi ve Alimi Abdülfettah Rauf” Sempozyumu’nda sunulmuş ve sempozyumun edisyon kitabı olan Abdülfettah Rauf Şair, Şuur ve Şiir (Editörler: Ertuğrul Karakuş, Sevba Abdula, Elif R. Nazim; İDEFE Yayınları, 2025) kitabında yayımlanmıştır.


[1] Yahya Kemal Beyatlı, “Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım” (İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları, 1972), s. 55.

[2] a. g. e. , s. 46.

[3] Abdülfettah Rauf, “Yine Vatan İçin” (Üsküp: İDEFE Yayınları, 2021), s. 18.

[4] M. Fuad Köprülü, Saz Şâirleri I-V (Ankara: Akçağ Yayınları, 2004), s. 486.

[5] Abdülfettah Rauf, “Yine Vatan İçin” (Üsküp: İDEFE Yayınları, 2021), s. 19.

[6] M. Fuad Köprülü, Saz Şâirleri I-V (Ankara: Akçağ Yayınları, 2004), s. 486.

Benzer Yazılar

Yorum Yap