Erol Göka Anlatıyor: Balkanlar Neyimiz Olur?

Erol Göka Anlatıyor: Balkanlar Neyimiz Olur?

Öncelikle kelimenin etimolojisine bir bakalım: Balkan veya Balkanlar sözü Türkçedir. Bu söz Türk Dil Kurumu tarafından “Hırvatistan, Sırbistan, Karadağ, Kosova, Slovenya, Arnavutluk, Kuzey Makedonya, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Yunanistan ve Trakya’yı içine alan bölge” şeklinde belirtilir. Kelimenin yapısında yer alan Balkan sözünün, “sarp ve ormanlık sıradağ; sık ormanla kaplı dağ; yığın, küme; sazlık, bataklık” gibi anlamları vardır. Dünyadaki diğer dillere de Türk dilinden geçmiştir.

Kelime, Osmanlı Türkçesinde yaygın bir kullanıma sahip olmuştur (Golyak Balkanı, Bor Balkanı, Bababalkanı vb.). Osmanlı son döneminde ünlü sözlük yazarı ve edebiyatçı Şemseddin Sami tarafından oluşturulan Kâmûs-ı Türkî adlı ünlü sözlükte “Sarp ve müselsel veya ormanla mestur dağ, silsile-i cibal” şeklinde Balkan sözünü belirtmiş, ayrıca “Rumeli kıtasını garbdan şarka şakk eden silsile-i cibal ki buna izafetle kıta-i mezkûreye Balkan şibh-i ceziresi denir.” şeklinde de kelimenin gelişimini açıklamıştır.

Bu yaygın olarak bilinen bilgileri Wikipedia’dan aldım. Görüşlerimi ifade etmeden önce müsaadenizle mezkür kaynaktan bir alıntı daha yapmak istiyorum. Bu sefer soruşturacağım kelime “Balkanlaşma”. Balkanlaşma, bir bölge veya ülkenin, kendi içinde daha küçük bölgelere ayrılmasıyla sonuçlanan parçalanma sürecini ifade eden bir jeopolitik terimdir. Bu süreçte taraflar birbirleriyle düşmandır veya en azından aralarında herhangi bir işbirliği bulunmamaktadır. Balkanlaşma, jeopolitik parçalanmaya yol açan dış politikaların bir sonucu olarak meydana gelmektedir. Terimin bu şekilde isimlendirilmesinin sebebi; Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Yugoslavya dönemlerinde Balkanlar’da yaşanan etnik, siyasi ve askeri çatışmalardır.

Artık görüşlerimi ifade etmeye geçebilirim:

Balkanlar, benim için Balkanlaşma teriminin tam zıddı neyi anlatıyorsa, o manaları tedai eden bir coğrafyanın adıdır.

Osmanlı-Türk hakimiyetine girdikten sonra, evladı fatihan mayası sayesinde onlarca etnisitenin ve farklı anadilin barış ve kardeşlik içinde yaşa(tıl)masının mümkün olduğunun ispat edildiği yerdir. Balkanlaşma, farklılıkların barış içinde bir arada yaşayabilmesi büyük insanlık idealine sokulan çomağın yol açtığı kan ve gözyaşıdır.

Bunun haricinde Balkanlar benim için, tüm mezhepleriyle Türk-İslam ve Batı-Hıristiyan medeniyetlerinin karşılaştığı ve kucaklaştığı bir sentez yurdu, bir medeniyet beşiğidir. Bir bakıma bugün bir türlü gerçekleştirilemeyen Avrupa Birliği idealinin hakikate kavuşmuş örnek hali ve misalidir. Fanatizmin ve etnik vahşetin bitirilebileceğinin, insanın insana kurt değil yurt olabileceğinin gösterildiği hoşgörü diyarıdır. Türk ve Osmanlı kökenli olanların Balkanlara genellikle böyle bir medeniyet perspektifinden baktıklarının apaçık ispatı, dilimizde adeta Balkanların eşdeğer manasını taşıyan “Rumeli” sözüdür. Yine bilindiği gibi “Rum” kelimesi “Doğu Roma İmparatorluğu sınırları içinde olan topraklar ve halklar” manasına gelirdi. Bir imparatorluk bakiyesinin mirasını devralmayı ifade edebilmek için sanılanın aksine “Rumi” sıfatı övünülerek kullanılırdı. Önceden Anadolu için kullanılan bu isim Osmanlı Türkleri Anadolu’ya ayak bastıktan sonra, burada feth ettikleri yerlere denmeye başladı. Avrupa harita ve kitaplarında ise bu adlandırma Balkanlara önce “Peninsule Romaine”  olarak yer aldı; daha sonra “Turquie d’Europe” veya “Empire Ottoman d’Europe” dendi. Hoş olan ve benim medeniyet vurgulu tezimin ispatı şu ki, bu terimler Türkçe neşriyatta “Avrupa-i Osmani” ya da “Rumeli-i Şahane” tabirleriyle karşılandı…

Her şeyden önemlisi, Balkanlar benim için, eşimin Balkanlı olması hasebiyle çocuklarımın ikinci vatanı, her zaman ailecek burnumuzda tüten hep özlediğimiz, sürekli gitmek istediğimiz yerdir. Ailemizin kızıl elmasıdır.

Benzer Yazılar

Yorum Yap