Abdülfettah Rauf (Fettah Efendi)’un şâhidesi Üsküp yakınlarında bulunan Butel Mezarlığı’nda bulunmaktadır. Hem baş taşında hem de ayak taşında yazılar/şiir yer alır. Kitâbenin şekli Meddah Baba şâhidesinde olduğu gibi kubbe şeklindedir ancak şâhidede şiirden başka süsleme unsuru kullanılmamıştır. Şâhide, 20. Asrın ikinci yarısında dikilmiş olmasına rağmen hâlen Osmanlı şâhidelerinin üslup ve tarzıyla hazırlanmış olması dikkat çekicidir. Aynı dönemde aynı Osmanlı tarzını devam ettiren şâhidelere Balkanların tamamında rastlanabilmektedir.
Kitâbenin okunuşu şöyledir:
Baş taşı yazısı:
“Bir gün ben ölürsem…
Kabrim dilerim sîne-i yârânda kazılsun
Her derdliye hemdem
Bir merd-i vatandı diye kalblerde yazılsun
Ta’mîm-i ‘ulûma
Gündüz gece çırpındı ve heyecân ile koştu
‘Âşıktı ‘umûma
‘İrfân dedi hiç durmadı Allâh dedi coştu
Parlardı zekâsı
Çöllerde kalan millete yıldızdı mübârek
Susmazdı bükâsı
Dolgun yüreği gözlerine oldu hem-âhenk
Gözyaşları çağlar
Dağ başları yırtar koca bir seldi bu vicdân”
Ayak taşı yazısı:
“Allâh içün ağlar
Gözsüzlere göz elsize sağ eldi bu insan
Ağlar idi her ân
Gülmüşse eğer pür-derdinin âmâline güldü
En sonra perîşân
Kurbân-ı vazîfe olarak zevk ile öldü
Müderris Abdulfettâh Efendi ibn-i Abdurrauf
Lillâhi’l-Fâtiha
24 Nisan 1963”
Görüldüğü gibi şâhidede Fettah Efendi’nin “Kitâbe-i Seng-i Mezar (Vasiyetim)” adlı şiiri yer almaktadır. Şair baş taşında; vefatından sonra asıl kabrinin sevenlerinin/dostlarının sinesinde yer almasını istiyor. Vatan için ve dertliler için verdiği mücadelenin unutulmamasını istiyor. İlim, irfan ve Allah yolunda hiç durmadan koştuğunun unutulmamasını talep ediyor. Allah’ın verdiği zekâyı zor durumdaki halkı aydınlatmak için kullandığını, vicdanının ve coşkun yüreğinin gözyaşları gibi çağladığını belirtiyor. Ayak taşında da; Allah için, dertliler için ağladığını belirtiyor. Nihayetinde ise bir vazife kurbanı olarak vefat ettiğini vurguluyor.
Abdülfettah Rauf (1911-1963); Yahya Kemal’in “Yıldırım Beyazıd Han’ın diyârı” olarak vasıflandırdığı ve “evlâd-ı fâtihân’a yâdigâr olarak bırakılan” bir şehir olarak gördüğü Üsküp’te, bölgedeki Osmanlı varlığı açısından son derece karanlık bir dönem olan Balkan Savaşı yıllarında dünyaya gelmiş bir şairdir. Üsküp asırlarca; camileri, medreseleri, mektepleri ve tekkeleriyle yine Yahya Kemal’in tabiriyle “Müslümanlığın çocukluk rüyası”nı görmek ve gelenekle beslenen (töreli) bir şâir olarak yetişmek için oldukça müsait bir şehir/ortam olagelmiştir. Bu şehirde “ibadet edercesine” asırlarca oluşturulan medeniyet imkânları, Sultan 2.Bayezid döneminden bu yana; Zârî, Üsküplü Atâ, İshak Çelebi, Dürrî, Fennî, Hâkî gibi pek çok tezkirelere geçmiş şâirin yetişmesine vesile olmuştur.
Abdülfettah Rauf ise Balkan Savaşları akabindeki bütün imkânsızlıklara ve menfi şartlara rağmen, kendisine bahşedilen ilhamı, asırların birikimi olan kelime hazinesi ve şiir anlayışı tarzı ile birleştirebilmiş ve binlerce mısralık hacimli bir külliyât bırakabilmiştir. Ancak bu külliyât, kitap hâlinde yayımlanarak geniş kitlelerin istifadesine sunulma imkânını onlarca yıl bulamamıştır. Ancak yakın zamanda İDEFE yayınları tarafından yayınlanabilmiştir.
Üsküp ile bütünleşmiş şairlerden birisi olan Abdülfettah Rauf’un kabri ve şâhidesi, eğer yaklaşık 600 yıllık bir Osmanlı kabristanı olan Gazi Baba mezarlığı 1950’lerde yok edilmeseydi, büyük ihtimalle bahsi geçen tepede gömülü olacak idi.
Kaynakça
Ertuğrul Karakuş, Üsküp’ün Âkif’i-Balkan Şairi Üsküplü Abdülfettah Rauf’un Şiiri Üzerine Makaleler, Kriter, İstanbul: 2021. Sevba Abdula (Edit.) (2023). Abdülfettah Rauf-Şiiri, Düşünce Dünyası ve Hayatı, Üsküp: İDEFE.