Yaşar Nabi’nin Gözüyle Balkan Türklerinin Hikâyesi

Yaşar Nabi’nin Gözüyle Balkan Türklerinin Hikâyesi

25 Aralık 1908’de Üsküp’te doğan Yaşar Nabi Nayır, I. Dünya Savaşı sonrasında özellikle 1930’lu yıllarda Balkan ülkeleri arasında imzalanan siyasi antlaşmaların etkisiyle 1934 ve 1936 yıllarında Balkanlar’a iki seyahat gerçekleştirir. Bu seyahatlerde, Balkanlarda yaşayan Türklerin içinde bulunduğu durumu yerinde gözlemleyen yazar, bu gözlemlerini bilimsel ve siyasi bir iddia taşımadan, kişisel izlenimler olarak Varlık dergisinde parça parça yayımlar. Daha sonra bu yazıların büyük bir kısmını bir araya getirerek 1936 yılında Balkanlar ve Türklük adıyla kitaplaştırır.

Yaşar Nabi, söz konusu kitabında özellikle şu noktaya dikkat çeker: Bu coğrafyada, dilleri, dinleri, renkleri ve kültürleri farklı gibi görünse de aslında birçok halkın kökeni Türklere dayanmaktadır.

Türklerin tarih boyunca Orta Asya’dan ayrılarak İskit, Hun, Hazar, Kıpçak, Peçenek, Bulgar ve Oğuz gibi isimlerle Batı Avrupa ve Balkanlar’a geldiğini anlatır. Ancak Osmanlı Devleti’nin tarih anlayışını Osmanlıcılık çerçevesinde daraltarak, yönetimi altındaki Macar, Rum, Arnavut, Bulgar, Sırp, Ulah, Moldovan ve Rumen gibi halkların Türk kökenli olabileceğini dikkate almadığını vurgular.

Yaşar Nabi’ye göre, bu halklar yalnızca dil ve din farklılıkları nedeniyle değil, hem Müslüman hem de Hristiyan din adamlarının etkisiyle birbirinden uzaklaştığını belirtir. Osmanlı’nın, din taassubunun bir sonucu olarak Hristiyan Türkleri yabancı kabul ettiğini ve bu nedenle bir kopuş yaşandığını ifade eder. Dahası, Cumhuriyet Dönemi’nde de bu hataların devam ettiğini söyler. Örneğin, Bizans döneminde Hristiyanlaştırılmış Türklerden olan Yunanlıları, sadece Hristiyan oldukları için Anadolu’dan ve Trakya’dan Yunanistan’a göndermesinin bir yanlışlık olduğunu dile getirir.

Yaşar Nabi’nin, Balkan seyahati sırasında ilk durağı Gagauz Türkleri’dir. Gagauzlar’ın, Türklerin Oğuz boyundan geldiğini, Hristiyan olmalarına rağmen kültürlerini, geleneklerini ve dillerini koruduklarını, bunların Anadolu ve Rumeli Türkçesi’yle benzerlik taşıdığını ifade eder. Yaşar Nabi, Gagauzlar’ın Türklüklerini yalnızca etnik kökenle değil, kültürel bağlarla da tanımlar. Bunun yanı sıra, son yıllarda Romanya’daki Türk nüfusu üzerindeki baskılara dikkat çekerek burada bulunan Türklerin göç etmesi gerektiğini savunur. Özellikle Romanya’nın Müslüman Türkleri yerinden etme politikaları, bu göçü zorunlu hâle getirmektedir.

Yaşar Nabi’nin ikinci durağı Bulgaristan’da yaşayan Türkler’dir. Burada yaşayan Türklerin Balkan ülkeleri içinde en zor koşullarda olduğunu belirtir ve bu durumun hem resmî hem de gayrı resmî Bulgar siyasetiyle bağlantılı olduğunu vurgular. Türk düşmanlığı, toprak gaspları, okulların kapatılması ve kültürel baskıların devlet politikalarının bir sonucu olduğunu belirtir. Yazar, bu sistematik baskılar nedeniyle Bulgaristan’daki Türklerin Türkiye’ye göç etmeleri için acil bir anlaşma yapılması gerektiğini savunur. Ayrıca, Pomakların “Müslüman Bulgar” olarak tanımlanarak Türk toplumundan ayrılmaya çalışıldığını da ifade eder.

Balkan seyahati sırasında Yugoslavya’daki Türklerin durumuna da değinen Yaşar Nabi, Balkan Savaşları sonrası Türkiye’nin en yüksek göçü Sırbistan’da bulunan Türkler’den aldığını ve bu göçün nedeninin topraklarının gasp edilmesi olduğunu ifade eder. Yaşar Nabi, Sırbistan’daki Müslümanların çoğunun Arnavut olmasına rağmen Türklüğe meyilli olduklarını ve Türkiye’nin onları ana yurda alması gerektiğini savunur.

Yaşar Nabi, son olarak Yunanistan’daki Batı Trakya Türkleri’ne değinir. Batı Trakya Türklerinin mübadele dışında tutulmasının, hem Türkiye hem de o bölgedeki Türkler için olumsuz olduğunu ancak stratejik olarak İstanbul’daki Rumlara karşılık Batı Trakya’da Türk nüfusunun bulunmasının önemli olduğunu vurgular. Yunanistan’ın İstanbul’daki Rumları Türkiye’de tutma arzusunu “Megali İdea” fikriyle açıklayan Yaşar Nabi, Batı Trakya’daki Türk nüfusunun denge unsuru oluşturduğunu ifade eder.

Bu iki seyahattin ardından seyahatlerine bir müddet ara verip yeniden Balkanlar’a gitmeyi düşünen Yaşar Nabi, 1939’da II. Dünya savaşının çıkması nedeniyle bu düşüncesini gerçekleştiremez. 1956 yılından sonra Balkanlar başta olmak üzere dünyanın birçok yerine gitme fırsatı bulur. Bu seyahatlerdeki gözlem ve düşüncelerini kaleme aldığı yazılarının bir kısmını Varlık ve Cep dergileri ile Cumhuriyet gazetesinde yayımlar. Daha sonra bu yazılarını 1973 yılında Varlık Yayınları’ndan Değişen Dünyamız adı altında kitaplaştırır.

Yaşar Nabi, Değişen Dünyamız kitabında II. Dünya Savaşı sonrası Balkan ülkelerinin siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal durumlarını inceler. Yugoslavya, Makedonya, Romanya ve Bulgaristan’daki değişimleri anlatırken, bu ülkelerin sanatsal ve ekonomik gelişimlerine dikkat çeker. Örneğin, Yugoslavya’nın sanatsal açıdan zenginleştiğini, Makedonya’nın canlı bir kültürel merkeze dönüştüğünü ve Romanya’nın refahının her yere yayıldığını vurgular. I. Dünya Savaşı sonrasındaki Balkanlar ile II. Dünya Savaşı sonrası şartlar arasındaki farkları dile getirir.

Yaşar Nabi, II. Dünya Savaşı öncesi Türkiye ile Balkanlar’daki Türkler arasında dil, din ve kültür farklılıklarına rağmen bir bağ olduğunu, ancak savaş sonrasında faşizm ve komünizmin etkisiyle bu bağın koptuğunu belirtir. Bu nedenle II. Dünya Savaşı sonrası Yaşar Nabi, Balkanlar’daki Türklerin Türkiye’ye göç ettirilmesi fikrinden vazgeçer. Ancak bu düşüncenin sadece Türkiye’nin ekonomik koşullarıyla değil, aynı zamanda Balkan ülkelerinde Türklere sağlanan hak ve özgürlüklerle de ilgili olduğunu belirtir. Yugoslavya’da azınlık haklarının tanınması ve Bulgaristan’daki Türklerin durumunun iyileşmesi dile getirilen özgürlüklerden birkaçıdır.

Yaşar Nabi, Balkanlar’dan Türklerin göç ettirilmesinin aynı zamanda kültürel ve dilsel unsurların da kaybına yol açtığını vurgular. Saray Bosna ve Üsküp gibi ülkelerde, göçlerle birlikte Türkçe ve Türk kültürünün yavaş yavaş yok olduğunu belirtir. Bu durum, Türklerin Balkanlar’daki varlığının önemini ve bu varlığın azalmasının kültürel bir erozyona yol açtığını ifade eder. Yaşar Nabi’nin fikir değiştirmesinin sebeplerinden biri de, göçün bu tür olumsuz ve geri dönüşü zor etkiler yaratmasıdır.

Bu noktaya kadar anlatılanlar dikkate alındığında Yaşar Nabi, Balkanlar ve Türklük kitabında iki ana konuya odaklanır: Birincisi, Osmanlı Devleti’nin egemenliği altındaki Balkan milletlerinin, aslında Orta Asya’dan Batı’ya göç eden Türk toplulukları olduklarıdır. İkincisi ise, I. Dünya Savaşı sonrası Balkanlar’daki Türklerin, siyasi ve iktisadi koşulları göz önünde bulundurularak Türkiye’ye göç ettirilmesinin gerekliliğidir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, Yaşar Nabi’nin, Balkan halklarının Türklüğünü sadece etnik kökenle değil, aynı zamanda dil, kültür, gelenek ve görenekler üzerinden de açıklayarak etnik milliyetçiliği kültür milliyetçiliğine dönüştürmeye çalışmasıdır.

Değişen Dünyamız kitabında ise Yaşar Nabi, Balkanlar’daki Türklerin durumu ve azınlık hakları konusunda daha fazla olumlu gelişmeler olduğunu belirtir. Göç politikasının uzun vadede yol açtığı sorunların farkında olarak, Türklerin haklarını korumanın ve bulundukları coğrafyalarda kalmalarını sağlamanın daha önemli olduğunu vurgular. Sonuç olarak, Yaşar Nabi’nin bakış açısı, II. Dünya Savaşı sonrası değişen dünya düzenine ve Türklerin Balkanlar’daki durumuna bağlı olarak evrilmiştir. [*]

Kaynakça

Nayır, Y. N. (1936). Balkanlar ve Türklük. Ankara: Ulus Basımevi.

Nayır, Y. N. (1973). Değişen Dünyamız. Ankara: Varlık Yayınları.


[*] Bu yazı “İki Savaş Bir Coğrafya: Yaşar Nabi Nayır’ın Balkanlar ve Türklük İle Değişen Dünyamız Adlı Eserlerinde Değişen Balkanlar İmgesi” başlığıyla Journal of Balkan Studies dergisinde yayımlanan makalenin kısaltılmış hâlidir.

Benzer Yazılar

Yorum Yap