Artan İlginin “Taşınmasına” Alternatif Bir Giriş: Kısa Bosna Tarihi

Artan İlginin “Taşınmasına” Alternatif Bir Giriş: Kısa Bosna Tarihi

Bosna hakkında şimdiye kadar büyük bir akademik literatür oluşmuştur ve günden güne bu eserlerin arasına yenileri eklenmektedir. Akademik üretimdeki bu artışın sebebi muhakkakki Bosna’nın zengin, tarihî, edebî, sanatla içiçe geçmişinden ve buna artan ilgiden kaynaklanmaktadır. Tüm hazîn ve iç burkan yaşanmışlıklara rağmen, muazzam olarak tarif edilebilecek bu mirasın işlendiği eserler farklı dillere de kazandırılmaktadır. Bunlardan biri de yakın zamanda çevrilen “Kısa Bosna Tarihi”dir.

Çalışmalarını daha çok Balkan ve Doğu Akdeniz Tarihi üzerine yapan East Anglia Üniversitesi’nde tarih profesörü ve School of History’nin yürütücüsü Cathie Carmichael’in 2011’de kaleme almaya başladığı ve Haziran 2015 yılında “A Concise History of Bosnia” adıyla Cambridge University Press’den yayınlanan kitap, Aralık 2024’de Kadir Pürde’nin çevirisiyle Kronik Kitap’tan çıkmış Türk okurla buluşmuştur. Yazarın, Avrupa’da Dil ve Milliyetçilik, Soykırım Tarihi, Balkanlar’da Etnik Temizlik konulu İngilizce ve İtalyanca kaleme aldığı kitap ve makaleleri de bulunmaktadır.

Böyle metinlerin her zaman göz önünde bulundurulması gereken bir faydası da iptidai denebilecek seviyedeki ilgi ve alakanın ileri bir seviyeye taşınmasında köprü görevi görmeleridir.

Carmichael’in önsözde belirttiği ve isminden de açıkça anlaşıldığı üzere eser, muazzam bir kozmopoliteye sahip bu Avrupa ülkesinin[1] tarihi hakkında hali hazırda az bilgiye sahip okuyuca hitap etmektedir ve özet denebilecek bir yapıdadır. Metin, tüm tecrübeleriyle asla kısa olarak nitelendirelemeyecek Bosna Tarihi için sadece bir giriş mahiyetinde olup bunun ötesine geçemeyeceği rahatlıkla söylenebilir. Ancak böyle metinlerin her zaman göz önünde bulundurulması gereken bir faydası da iptidai denebilecek seviyedeki ilgi ve alakanın ileri bir seviyeye taşınmasında köprü görevi görmeleridir. Özellikle son dönemlerde Türkiye ve Bosna arasında ikili ilişkileri kuvvetlendirmeye yönelik devlet kademesinde yapılan çalışmalar ve sonrasında ulaşıma dair getirilen kolaylıklarla beraber halkın, özellikle de gençlerin Bosna’ya yönelik ilgisi ivme kazanmıştır. Kısa süreli, birkaç günlük “turistik seyahatler”e yönelim büyümektedir. “Bu seyahatlerin belli bir farkındalık, yetkinlik ve olgunluk içerisinde yapılabilmesi, bölgeye dair bilincin sıfır seviyesinden yukarı taşınmasını gerektirmektedir.”

Yazıya bahis olan eser ise giriş ve özet mahiyetindeki metinlerin avantajı olarak sayılabilecek yoğunlaştırılmış -ancak farklı kaynaklara kapı olan- bilgilerin seçici aktarımıyla bu “turistik” ve “havâî” dolaşımın kıymeti haiz ve kimliğe sahip olarak yapılmasıne vesile olabilmesi açısından değerli bir çalışmadır.

Her noktada etkileşim içinde olan çeşitli kimliklerin, özellikle huzur ve sükûnet dönemi denebilecek Osmanlı Devri’nde bunu ileri bir noktaya taşıdığını, dilden kıyafete birbirlerine tesir ettiklerini dile getirir.

Kısa Bosna Tarihi, bir giriş, beş ana bölüm ve bir sonuç olmak üzere toplam yedi kısımdan oluşmaktadır. Yazar, giriş kısmına Bosna’nın coğrafi harikalarına işaret ederek başlar. Akabinde, çok dinli ve çok kültürlü bir harmoniye sahip bu toplumun -kısmen radikal tavırlar çıksa da- tarih boyunca din, dil, ırk, mezhep kavgaları yaşamaksızın birbirlerine hürmetkar, misafirperver bir yaşam sürdüklerinden bahseder. Her noktada etkileşim içinde olan çeşitli kimliklerin, özellikle huzur ve sükûnet dönemi denebilecek Osmanlı Devri’nde bunu ileri bir noktaya taşıdığını, dilden kıyafete birbirlerine tesir ettiklerini dile getirir. Yazar bunlara ek olarak, hiçbir akademik tartışmaya girmeyip -eser boyunca olduğu gibi- ve kendi kanaatini de belirtmeyerek Bosna’nın İslam öncesi dini yapısı ve İslam’a geçiş sürecine dair görüşlere değinmekle yetinir.

İkinci Bölüm, “Bosna Hersek ve Osmanlı İmparatorluğu”na ayrılmıştır. Yazar yaklaşık beş asırlık dönemi (1463-1912) siyasî, mîmârî, kültürel vb. genel hatlarıyla okuyucuya çizmeye çalışır. 1451’de Saraybosna’nın büyük kısmının alınmasıyla fetih başlamış, Macarlar ve Osmanlılar arasında el değiştiren topraklar olsa da 1578’de Bihaç’ın son olarak düşmesiyle Bosna Eyaleti kontrol altına alınmıştır. Yazara göre bölgede İslamlaşma özellikle 16. y.y.’ın ilk on yıllarında artmıştır. Ayrınca Sokollu Mehmed Paşa (v.1579) gibi Osmanlı’nın yetiştirdiği ve sadrazamlığa kadar yükselen pek çok şahsiyetin Bosna menşeli olduğu yazar tarafından vurgulanmaktadır. Bölgeye siyâsetten mîmârîye pek çok yatırım yapılmış, bilhassa rönesans devri olarak adlandırılan Kanuni Dönemi (1520-1566)’inde Gazi Hüsrev Bey Camii ve Medresesi (1530-1538), Mostar Köprüsü (1567), Vişegrad’da Drina köprüsü (1577-78) gibi eserler inşa edilmiştir. Carmichael, Türk yönetiminin inançları ne olursa olsun bütün halklar üzerinde tesirinin bulunduğunu ve bunun özellikle dil aracılığıyla olduğunu beliritir. Bu etkinin sadece dil kaynaklı olmadığı İslam’la irtibatlı olduğu ise aşikardır. Boşnak müslümanlar “maşallah, inşallah, merhaba” gibi pek çok türkçe kelime de kullanmaktadırlar. 19. y.y. başlarında II. Mahmut (v.1839) reformlarına karşı ayaklanmalar olsa da bunlar Ali Paşa Rızvanbegoviç (v.1851) tarafından bastırılmıştır.

Yazar üçüncü bölümde; Osmanlı’nın Balkanlardaki zayıflayan nüfuzuyla ortaya çıkan boşluğu doldurmaya çalışan Britanya ve Rus İmparatorluğu gibi güçler için başlayan mücadeleden, yerel isyanların artışından ve bunlar karşısında tarafını belli etmeyen halkın binbir çeşit eziyetlerle yerlerinden edilerek Üsküp, Edirne ve İstanbul’a göçe zorlandığı Habsburglar Dönemi (1875-1918)’ni izah etmeye çalışır.

Daha sonra dördüncü kısımda İkinci Dünya Savaşı (1945)’na kadar devam eden Yugoslavya Krallığı Dönemi’ni ele alır. İttifak devletlerinin desteğiyle Karacorceviç yönetiminde bir Sırp Devleti’nin kurulması, Bosna ve Hersek’in tamamını kuşatan Yugoslavya’nın kuruluşu, yoksullukla başbaşa kalan müslümanlar, Mehmed Spaho (v.1939)’nun müslüman Boşnakların refahı için cesur girişimleri, 1923’de Türk-Yunan nüfus mübadelesi gibi meselelerden bahsetmektedir. Bu dönemde başka önemli bir mevzu Hırvat Ustaşalar’ın, Bosna’nın kendilerine ilhakına engel ana unsur gördükleri Sırpları öldürmeleridir. Aynı dönemde buna karşılık Sırp azılısı Çetnikler de din ırk ayrımı yapmaksızın önlerine gelene zulmetmişlerdir. Tito (v.1980) yönetimindeki Partizanlar, 1943’e gelindiğinde Çetniklerin kuvvetini kırmış; reformist, özgürlükçü, eşitlikçi ve kardeşlik tavırlarıyla güç kazanmaya başlamışlardır.

Yaklaşık yarım asırlık bir sükünet devrinden sonra bu topraklardaki kan yeniden yerinde duramamış, siyasi kriz bir savaşa daha doğru tabirle “soykırım” a evrilmişti.

Carmichael beşinci bölümde Tito idaresindeki Yugoslavya’dan ve “Bosna’nın Komünist Tecrübesi” nden söz açar. 80’lere kadar devam eden bu dönemde Partizanlar, Sovyetleri kendilerine örnek almışlar ve yakın geçmişlerine nazaran refahın sağlandığı bir dönem yaratmışlardı. Bunla beraber, Türk’e duyulan güvenin zayıflamasına ve yok edilmesine yönelik fikirleri halk tabanına pompalamışlardı. Halk kendilerini yalnızca “Yugoslav Kardeşliği”nin kurtarabileceğine inandırılmaya çalışılmıştı! Ancak 1980’lerin sonuna gelindiğinde işsizlik ve enflasyon artmış, mezunlar iş bulamaz hale gelmişti. Bu olumsuzluklar sonrasında, 1989 yılında Yugoslavya genelinde yeni Siyasi Partiler kurulmaya başlandı; Hırvat Demokratik Partisi (HDZ), Sırp Demokratik Partisi (SDS) ve Aliya İzzetbegoviç’in kurucusu olduğu, müslümanların liderliğindeki Demokratik Eylem Partisi (SDA) bunlardan bazılarıdır. Zaman hızla akarken Sırp milliyetçiliği artmış, müslümanların Doğu’ya göçü için elverişli ortam hazırlanmaya başlanmıştı. 1992’de Zvornik Cami’nin havaya uçurulması ve üniversite öğrencilerinin katliyle Bosna’da tam anlamıyla düğmeye basıldığı artık inkar edilemezdi. Yaklaşık yarım asırlık bir sükünet devrinden sonra bu topraklardaki kan yeniden yerinde duramamış, siyasi kriz bir savaşa daha doğru tabirle “soykırım” a evrilmişti.

1992-1995 yılları arasında Bosna, Avrupa’nın göbeğinde varlık ve yokluk muammasına atılmıştı. Çetniklerin hizmetine sunulan Yugoslav Ordusu, bölgedeki onlarca tarihi eseri de yerle bir etmişti. Bosnalılar başta her ne kadar savaş yanlısı olmasa da sonunda nispeten silahlanmışlardı. Havalimanı altından açılan tünel Bosnalılara yaşam imkanı olmuştu. Tüm bu hadiselerden sonra 1994 yılında Nato jetleri dört Sırp jetini düşürdü ve Washington anlaşmasıyla zulüm son buldu! 1995 Ekim’de ateşkes sağlandı ve ilk defa ikili yönetimin uygulanacağı bir idare ortaya kondu. Buna ne kadar idare denebilirse…  Daha sonra 2006’da Karadağ, 2008’de ise Kosova bağımsızlığını ilan etti.

Yazar kitabın sön bölümünde savaşın etkisi ve milliyetçilik tartışmasını yeniden gözden geçirmekte ve nihai tespitleri vermektedir:

“Yugoslavya’nın parçalanması 130.000’den fazla insanın ölümüne yol açtı. Savaş suçluları yakalansa da hiçbiri pişmalıklarını dile getirmedi. 500 binden fazla Boşnak vatanlarını terk etmek zorunda kaldı. Bosnalılar 1992 Referandumu’nda bağımsızlık için oy verdiklerini düşünseler de saldırıya uğramış ve yeni bir demokrasiden ziyade işlevsiz bir devlet olarak şekillenmiştir.”


[1] Cathie Carmichael, Kısa Bosna Tarihi. Çev. Kadir Pürde. İstanbul:Kronik Kitap,s.13

Benzer Yazılar

Yorum Yap