Necdet Subaşı Anlatıyor: Balkanlar Neyimiz Olur

Necdet Subaşı Anlatıyor: Balkanlar Neyimiz Olur

1. Balkanlar Neyiniz Olur?

Balkanlar benim için “tarihin derin bir sesi, kimliğimin parlak bir aynası ve kültürlerin harmanlandığı bir köprü”dür. Osmanlı İmparatorluğu’nun beş asırlık hakimiyetiyle şekillenen bu coğrafya, farklı medeniyetlerin dokusunu bir araya getiren güçlü bir bileşimdir. Saraybosna’nın minareleri, Üsküp’ün taş sokakları ve Mostar’ın köprüsü benim için sadece mekan değil, hatıra, hafıza ve emanettir.

Bu bölge insanlığın ortak mirasını temsil eden barış ve çatışmanın canlı tanığıdır. Bosna’da dökülen kan, Kosova’da yükselen ezan, Müslümanların kırılganlığını ve dayanışmasını gösterir. Öte yandan Balkanlar bana farklılıkları anlamayı, kabul etmeyi ve zenginlik olarak görmeyi öğreten bir yaşam felsefesi sunmuştur.

Günümüz Türkiyesi’nde her beş kişiden birinin Balkan kökenli olması, bu toprakların kültürel genetiğimizdeki yerini ve ağırlığını vurgular. Benim için Balkanlar, akademik açıdan Roma, Bizans, Osmanlı ve Slav kültürlerinin kesiştiği bir laboratuvar; İslami hassasiyetlerimle ise bir dava coğrafyasıdır.

2. Balkanlar Sizde Geçmişin Bir Mirası mı Yoksa Geleceğin Bir Parçası mı?

Balkanlar benim için hem “geçmişin kutsal bir mirası” hem de “geleceğin umut dolu bir parçası”dır. Osmanlı İmparatorluğu’nun kalbinin attığı bu coğrafya, atalarımın izlerini taşıyan “açık hava müzesi”dir. Köprüler, camiler ve medreseler ortak bir hafızanın güçlü tanıklarıdır.

Köprüler, camiler ve medreseler ortak bir hafızanın güçlü tanıklarıdır.

Ancak Balkanları yalnızca nostaljiyle sınırlamıyorum. Bu bölge, farklı kültürlerin, dinlerin ve etnik grupların bir arada yaşadığı bir laboratuvardır. Bosna’daki çok-kültürlü yaşam, küreselleşen dünyada yaratıcı bir temsil alanıdır. Türkiye’nin bölgeye yönelik yatırımları, TİKA projeleri ve Yunus Emre Enstitüleri, Balkanların geleceğimizde de stratejik bir ortak olduğunu gösterir.

Yugoslavya’nın dağılmasıyla yaşanan acılar, etnik milliyetçiliğin tehlikelerini hatırlatır; fakat bu toprakların müziği, edebiyatı ve dayanışma duyarlılığı da umutlarımı yeşertir. Benim için Balkanlar, “geçmişiyle anlam kazanan, geleceğe uzanan bir köprü”dür.

3. Balkanların Hangi Mekanları ve Kişileri Sizin Anlam Değer Dünyanıza Katkıda Bulundu?

Anlam dünyamda Saraybosna’daki Gazi Hüsrev Bey Camii önemli bir yere sahiptir. Bu cami sayesinde İslam’ın Balkanlar’daki yerini görmüş oldum. Üsküp’teki Taş Köprü ve Mostar’daki Eski Köprü gibi mimari eserler, farklı kültürlerin bir arada yaşayabileceğini bana öğretmiştir.

Mostar Köprüsü, sadece iki yakayı birleştiren mimari bir yapı değil, farklı kültürlerin bir arada yaşama idealini temsil eden sembolik bir değerdir. Savaşta yıkılıp sonra yeniden inşa edilmesi, yıkılanın sadece İslam değil, bir arada yaşama kültürü olduğunu göstermiştir.

Kişilerden Aliya İzzetbegoviç, İslami hassasiyetlerim ve entelektüel duyarlılıklarımın kesiştiği bir isimdir. Onun bilge duruşu ve İslam’ı modern dünyada ahlakla buluşturması, benim için emsalsiz bir rehberdir. “Drina Köprüsü”nün yazarı Ivo Andrić de Balkanlar’ın karmaşasını edebi derinlikle sunarak entelektüel dünyamı zenginleştirmiştir.

4. Sizce Balkanlar İnsanlığa ve İslam Coğrafyasına Ne Teklif Etti ve Ne Edebilir?

Balkanlar, insanlığa farklı dinlerin ve kültürlerin bir arada yaşayabileceğini kanıtlayan bir model sunmuştur. Osmanlı’nın millet sistemi, Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler’in yan yana var olduğu bir düzen kurmuş; Bosna’da cami, kilise ve sinagogun komşuluğu bu mirası yaşatmıştır.

İslam coğrafyasına ise Balkanlar, müslüman  medeniyetinin Avrupa’daki zarif yüzünü hediye etmiştir. Camiler, medreseler ve vakıflar, İslam’ın entelektüel, estetik ve ahlaki gücünü yansıtmış; tasavvufun etkisiyle insan temelli bir anlayış kök salmıştır. Aliya İzzetbegoviç gibi liderler, İslam’ı modern dünyada direniş ve adaletle buluşturarak örnek olmuşlardır.

Camiler, medreseler ve vakıflar, İslam’ın entelektüel, estetik ve ahlaki gücünü yansıtmış; tasavvufun etkisiyle insan temelli bir anlayış kök salmıştır.

Gelecekte Balkanlar, insanlığa daha fazla bir barış ve huzur teklif edebilir. Artan kutuplaşma karşısında, çok-kültürlülüğün hangi değerler ekseninde sürdürülebilir bir model olduğunu hatırlatabilir. Türkiye’nin desteğiyle Balkanlar eğitim, teknoloji ve kültürel diplomasi yoluyla bu potansiyeli açığa çıkarmaya devam etmektedir.

5. Balkan Kimliği Sizin İçin Ne İfade Ediyor? Kendi Kimliğiniz ve Aidiyet Duygunuz Açısından Balkanları Nasıl Konumlandırıyorsunuz?

Balkan kimliği, benim için kültürel etkileşimin, müslüman dayanışmasının ve tarihsel derinliğin bir ifadesidir; İslam ruhunun Avrupa’daki yansımasıdır. Bu kimlik, tek bir etnik köken ya da dine sığdırılamaz; Türk, Slav, Müslüman, Hristiyan unsurların iç içe geçtiği bu zengin alaşım aşure kıvamındadır. Atalarımın Balkanlar’daki izleri beni bu coğrafyaya tarihsel bir bağla bağlar.

Balkanlar, benim için “ortak bir ev”dir; farklı dillerin, geleneklerin buluştuğu bir coğrafyadır.

Balkanlar, benim için “ortak bir ev”dir; farklı dillerin, geleneklerin buluştuğu bir coğrafyadır. Saraybosna’da bir iftar sofrasında Boşnak, Türk ve Arnavutların bir araya gelmesi, bu kapsayıcı ruhu gösterir. Türk kültüründeki Balkan izleri –kelimeler, lezzetler, türküler– kimliğimin bir parçasıdır. Balkanlar, Türkiye’nin batıya açılan kapısı, doğu ile batı arasında bir geçiş noktası olarak anlam kazanır.

Trajik tarihiyle de -savaşlar, göçler, soykırımlar- Balkanlar, bende hüzün ve direniş duygusu uyandırır. Akademik ilgilerimle, bu karmaşayı insanlık hikayelerinin bir laboratuvarı olarak görürüm. İslami hassasiyetlerimle, Balkanlar’ı ümmetin bir cephesi, bir emaneti sayarım; Bosna’nın acısı, Kosova’nın zaferi benim için kişisel bir meseledir.

Benzer Yazılar

Yorum Yap